Yurdumuz coğrafyasında Türk halk danslarımız şu genel adlar ve şu gruplar halinde bölgelenmiş bulunmaktadır:
BAR: Kuzeydoğu Anadolu'da, Kars, Erzurum, Erzincan illerimizin bulunduğu bölgemizde toplu olarak ve genellikle düz dizi ya da yarım ay biçiminde, oyuncuların birbirlerine tutunarak oynadıkları disiplinli grup oyunlarına Bar denir.
HALAY: Orta Anadolu ile Güneydoğu Anadolu'da Çorum, Sivas, Malatya illerimizin bulunduğu bölgemizde, toplu, düz dizi biçiminde ve oyuncuların birbirlerine tutunarak oynadıkları Türk halk danslarımıza Halay denir.
Türk halk danslarımızın en yaygın türlerinden biri halaylardır. İç Ege bölgesinden başlayıp doğuya doğru gidildikçe hemen hemen bütün iller halayla tanışmıştır ve tabir yerindeyse, "halay çekmek" onların işi olmuştur. Özellikle davul-zurna eşliğinde ve açık havada, geniş alanlardaki halaylar, daha çok erkekler tarafından oynanırlar. Ancak zamanla bu katı kural kırılmış, kadınlar da ya kendi aralarında ya da erkeklerle karışık olarak halay çekmeye başlamışlardır. Aslında kadınlarımız başlangıçta daha ziyade kapalı mekânlarda, sesleri daha az ve ölçülü çıkan tahta kaşıklar, ziller, tefler, darbukalar ve diğer araçlarla türküler de söyleyerek halay çekmişler, birlikteliklerini pekiştirmişlerdir. Daha sonraları bu birlikteliğin ev dışında da sürdürüldüğü, hatta erkeklerle beraber olup dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma duygu ve düşüncelerini halaylar aracılığıyla yansıttıklarını görüyoruz. Böylece onlar kendilerinden sonra gelecek kuşaklara toplum hayatında nerede, nasıl davranacağını da ortaya çıkıp göstermişlerdir.
HORA: Trakya'da Edirne, Kırklareli, Tekirdağ illerimizin bulunduğu bölgede oynanan bir oyun çeşididir. Bar ya da Halaylar gibi, oyuncuların el ele ya da kol kola birbirlerine tutunarak oynadıkları, dizi biçiminde sürdürülen, disiplinli oyunlara Hora ya da Horo denir.
HORON: Karadeniz kıyılarımızın doğusunda, Ordu, Rize, Trabzon illerimizin bulunduğu bölgemizde, dizi biçiminde, oyuncuların birbirlerine tutunarak oynadıkları bir oyundur.
Doğu Karadeniz bölgesinde bulduğumuz horon türü Türk halk dansları, daha çok kemençe ile oynanır. Horon da halay gibi, oyuncuların bir dizi, sıra oluşturmasıyla gerçekleştirilir.
Horon oynayan insanların da doğadaki olaylara bakıp onları az-çok taklit ettiği, zorlu hayat şartlarıyla başa çıkabilmek için tehlikeleri göze aldığı bilinir. Doğu Karadeniz insanları için bu zorlukların altından kalkmak şarttır. Denizdeyse azgın, kabarmış dalgalarla boğuşur, en yüksek noktadan en aşağı noktaya iniverir. Gökyüzünün karalığı, bulutların koyuluğu dalgalara yansır ve deniz adı gibi kapkara kesilir. En dipten tekrar yukarıya çıkılır derken nihayet sahile, sakin ve küçük dalgacıkların kıyı kumlarını öpüp okşadığı son noktaya varılır. Horonlarda da bu hareketli yaşayışın izlerini kolayca görebiliriz. Birbirine sımsıkı bağlanarak kendilerini nispeten güvenceye almış olanlar, sert ayak figürleriyle toprağı ot bitmeyecekmişçesine döverken, yavaşça durulur, sakin sakin kol ve omuz sallamalarla dinginleşir gibi olurken yine birden fırtınaya ayak uydururcasına şimşek çakar gibi yerlerinden fırlayıp zıplarlar, yeri göğü toza dumana boğarlar. Horon tepilen yerde bunun için yedi yıl ot bitmezmiş...
Zaman zaman oyuncuların oyunlarına eşlik eden türküler de söylendiği görülür. Özellikle yaylalara göç döneminin başında veya yayladan dönüş yolunda, yolun uzunluğu ve verdiği yorgunluğu unutabilmek amacıyla bu tür türküler söylenir; hatta giden ekipler arasında karşılıklı türkü veya mâni atmalar, takılmalar bazı niyetleri açığa çıkarmalar biçiminde yorumlanır, gelecek için neler plânlandığı da ortaya konmuş olur. Kemençe sesini duyan herkesin horona katılmayı bir görev sayması dolayısıyla, Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan insanlarımızın, horondaki sert ve haşin tavırlarından hemen sonra, sessiz ve yumuşak bir hâl almalarının, kendi karakteristik yapısının oluşmasında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir.
KAŞIK OYUNLARI: Konya, Mersin ve Antalya illerimizin bulunduğu Güney Anadolu ve Akdeniz kıyıları yörelerimizde oynanan oyunlara verilen genel bir addır. Bu oyunlarda oyuncular ellerinde ritim aracı olarak tahta kaşıklar bulundururlar. Onun için bu yöremize oyunlar bakımından Kaşık Oyunları Bölgesi denmektedir.
KARŞILAMA: Bu isim altındaki oyunlar daha çok Kırklareli, Edirne, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Çanakkale, Bursa, Bilecik ve Bolu illerimizin bulunduğu Marmara bölgesinde oynanmaktadır. Bu bakımdan söz konusu yöreye Karşılamalar Bölgesi denmektedir. Karşılama iki kişinin karşılıklı durarak oynadıkları bir oyun biçimidir. Çiftlerin karşılıklı olarak toplanmalarıyla bir grup halinde de oynanmaktadır.
ZEYBEK: İzmir, Aydın, Denizli, Muğla ve Balıkesir illerimizin yer aldığı Ege bölgemizde oynanan oyunlarımızın çoğunluğunu Zeybek oyunları oluşturduğu için bu yöremize oyunlar bakımından Zeybek Oyunları Bölgesi deniyor. Zeybek oyunları tek kişi tarafından oynandığı gibi teklerden oluşan bir daire halinde de oynanmaktadır. Zeybek oyunları, toplu olarak oynandığı zaman oyuncuların birbirlerine tutunmadan oynadıkları salma oyunlardır. Türkiyedeki Türk halk danslarının en yaygın olanlarından biri de zeybek türü oyunlardır. Kelimenin kullanıldığı bölgelere bakarsak, sadece Batı Anadoluda değil, İç Anadoluda ve hatta diğer Türk topluluklarının yaşadığı Orta Asya topraklarında da zeybek türünün oynandığını görüyoruz.
Zeybekler bir efenin yönetiminde ovadan ovaya, dağdan dağa gezen, yoksulları gözetip yörede belirli bir otoriteye sahip olan, genellikle zalimlere veya sonradan görme zenginlere göz açtırmayan, zaman zaman işlediği bir suç yüzünden hapse girmeden dağlara kaçan, yönetime ters düşmüş insanlardır. Efeler ise yanına gelen, kendisine sığınan diğer zeybeklere yol, yöntem öğreten, onları eğiten, yerine göre akıl verip anlaşmazlıkları çözen bir kimlik içinde görünmüşlerdir.
Zeybeklerin yaşayışları çok hareketlidir. Çok kısa bir süre içinde kilometrelerce uzaklara gidip takipten kurtulabilirler. Ancak bu hareketli geçen yaşayışları içinde, zaman zaman coşkuya, heyecana ve özleme kapıldıklarını; yer yer hareketli, yer yer ağır ve asaletini ortaya koyan duruş ye adımlarla örülmüş bir oyuna kalktıklarını biliyoruz. Bu oyun sırasında ses tonlarıyla, hareketleriyle ve hatta mimikleriyle çevrelerinde saygı ve hayranlık duygularını canlandırırlar. Zaten efe veya onun zeybekleri hırsızlığa, yağmacılığa, adaletsizliğe ve şımarıklığa asla izin vermez; bunları hiç hoş karşılamaz. Hele de namusa dil ve el uzatanları derhal topluluğundan atar ve cezasını gerekirse kendisi verir.
Oyunlarında çalınan enstrümanlar arasında bağlamaları, curaları, açık havada ise davul ile zurna birlikteliğini görürüz. Kapalı mekânlarda ise darbuka, tef veya zilli maşa da kullanılır. Geçen yüzyılın başından itibaren klârnetin de yer yer oyunlarda kullanılması, bu bölgenin Batı kökenli sazlara karşı olan eğilimini kanıtlamaktadır.
Zeybek oyunları, oyunu ilk kez düzenleyip ortaya koyanın adıyla da anılmaktadır. Söz gelimi, Aydın yöresinde Kadıoğlu, Koca Arap, Yörük Ali; Muğla yöresinde Kerimoğlu; İzmir ve çevresinde İnce Memet, Sinan Ağa zeybeği, Kütahyada Sinanoğlu, Hamamcı ve Ahmet Bey zeybeği bu türden sayılabilir. Ayrıca ait olduğu yerin adıyla anılan birçok zeybek oyunu vardır.
Zeybek giyim-kuşamı da zengin bir görünüm içindedir. Hareketlerinin çabuk olması mecburiyeti, onların canlı, atak ve çevik olmalarını engellemeyen bir giysiye sahip bulunmalarını gerektirir. Yürüyüşte zorluk çıkarmayan kısa şalvarlar giyen zeybeklerin bu giysisi diz üstünde kalır. Maviye yakın tonlar, koyu mavi, kara tercih edilen renklerdir. Bacaklar tozluk ile örtülmüştür. Kalın tozluklar çalılık, dikenlik ve koruluk yerlerden hızla geçerken ayakları çizik ve sıyrıklardan korur. Bazen efelerin körüklü çizme giydiği olursa da en yaygın olan çarık veya yemenidir. Yemenilerin renkleri arasında, en sevilip tutulan renk kırmızıdır. Çizmeler ise siyahtır.
Zeybeklerin üst giysileri de çok renklidir. Başlarındaki fes veya börk, bunların üstünde ipekten yapılmış ince, renkli, çiçekli oyalarla bezeli yemeni veya poşular vardır. Soğuk havalarda ayrıca boyunlara işlemeli, uzun örgülerle yapılmış püskülleri olan, ipekli kumaştan bir kefiye yerleştirilir. İnce bürümcükten, pamukludan, ketenden yapılmış bir ten gömleği üzerine zıbın veya işlik giyilir. Kolları uzun olup uçları yırtmaçlıdır. Yaka dik olup önü düğmelidir. Yaka ve kumaş üzerine giyilen camadanın kolları çok ince süslerle ve motiflerle bezenmiştir. Camadan üzerine de kartal kanadı adı verilen cepken giyilir. Kanat adının verilmesine sebep, omuz hizasından itibaren sallama diye bilinen parçaların açık ve hareketi kolaylaştıran biçimde olmasıdır.
Oyuncuların başı kimi yerlerde açık olmasına rağmen, birçok yerlerde de örtülüdür. Erkek oyuncuların başlarını kapayan fes, külah, takke, puşi, şapka, kasket vb. giysileri, bir kadın başı kadar süslü ve renkli değildir. Zeybek bölgesinde görülen erkek başlarındaysa, rengarenk oyaların yer aldığı ve fesin üzerine dolanan çevreler, yazmalar erkek giysisinin en gösterişli parçasıdır.
Genellikle iç giyimde görülen içlik, iç mintanı, işlik, ten gömleği, ak göynek vb. üst giysi parçası yakasız veya yarım, dik yakalı, uzun kollu, önü açık ancak düğmeli, el dokuması kumaştan, ince pamukludan açık renkli veya beyaz, krem bir parçadır. Ayağa giyilen şalvar çok değiştirilemeyen bir giysidir. Bazı yörelerde ağı uzun, paçaları geniş, uçkur yuvası basit motiflerle süslü olanlarını da bulmak mümkündür. Bitlis ve civarında görülen şal şepik, tamamen el dokuması ince, parlak ve çizgili kumaştan yapılır. Şalvar bölümüne şal denir ve neredeyse pantolon biçiminde bir kesimi vardır. Sırta giyilen şepik ise bir tür yelektir. Yelek rengi diğer bölgelerde de siyah veya laciverttir. Genel olarak yeleklerde ve bele sarılan kuşaklarda pek fark yoktur. Yeleklerin yakası geniş bir V çizer, önleri açık ve düğmelidir. Ön kanatlarda bulunan iki cep, köstekli saat ve zinciri, çakmak vb. bulundurmaya yarar. Kuşakların önemli bir bölümü renkli olarak dokunur veya örülür, uçlarına da püsküller yapılır. Kuşak üçgen biçiminde ikiye katlandıktan sonra, bu uzun püsküllü kısım ön tarafa gelecek şekilde, ucu bele sokulur. Deseni çizgilidir, ama renkleri çok çeşitlidir. Şal kuşak türü ise, daha ince, zarif ve gösterişlidir.
Erkek oyuncuların giyiminde çoraplar ayrı bir yer tutar. Türleri, motifleri ve örüldükleri malzemeleri aracılığıyla çorapların birbirlerinden ayrıldıkları görülür. Hemen her ilin, hatta her köyün çoraplarında yüzlerce değişik motif ve renk farkı dikkatleri üzerine çeker. Birçok yerde bu motiflerin yöre halkınca bilinen özel anlamlar yüklenmiş olması, çorapların değerini ve önemini bir kat daha artırır. Öyle ki örülen çorapta kullanılan türlerine bakarak, o kişinin statüsü, medenî durumu uzaktan belli edilmiş olur. Oyalarda görülen çeşitlilik, renklilik ve anlam yüklemelerini bu kez çoraplarda görebiliriz. Genellikle ince yün iplikle örülen çoraplar, bazı bölgelerde şalvarın veya pantolonun paçalarının kesimi dolayısıyla kendini daha çok belli eder.
Türk halk danslarının oyuncularındaki hareketliliği, rahatlığı, esnekliği ve estetik güzelliği hiç güçlük çıkarmadan ortaya koyacak olan giysi parçası, şüphesiz ayağa giyilen parçadır. Ayakkabının oyunlar boyunca, oyuncuya destek olması şarttır. Bu bakımdan ayağa giyilenler, ayrı bir değer ve önem kazanır. Halaylarda, barlarda ve diğer türlerde gördüğümüz çarık, yemeni, kundura, mest, kara lastik, pabuç vb., doğa şartlarına uyması bakımından yerlerini çizme türü bir parçaya bırakırlar. Genellikle sarp kayalık, dikenli, çalılık ortamlardaki Türk halk danslarında çizme, körüklü çizme, yahut kalın çorap üstüne çarıktan gelen sağlam kaytanlarla bağlı bir parça bu vahşi doğa şartlarıyla başa çıkabilmek için tercih edilmektedir.
Erkek giysilerini tamamlayan önemli aksesuarlar arasında ise, para kesesi, mendil, yağlık, pazıbent, saat kösteği, hamaylı, muska, tabaka, silahlık, çevre, kama vb. saymak mümkündür.