29 Nisan 2014 Salı

Sümer Ezgü - Anadoludan Geldik


SÜMER EZGÜ - ANADOLUDAN GELDİK

Sümer Ezgü'nün seslendirdiği bu türkünün klibinde Anadolu'nun her yerinden yöresel figürler sergilenmektedir.


Türk Dansları Adlı Program

HER CUMA SAAT 14:25'DE TRT AVAZ'DA TÜRK DANSLARI PROGRAMI YAYINLANMAKTADIR.







https://www.facebook.com/pages/T%C3%BCrk-Danslar%C4%B1/232899300223885?fref=ts

Kaşık Halk Oyunları Yöresel Kıyafetleri

KAŞIK YÖRESEL KIYAFETLERİ 

KADIN KIYAFETLERİ



KONYA KÜLTÜRÜ

a)İç çamaşır:

Eskiden kadın ve erkek için, iç çamaşırı bükme iplikten, ev tezgâhlarında dokunarak, çamaşır bezi denilen kıvrık pamuklu bezden yapılırdı. Buna kıvratmada denilirdi. İç gömleklerin yakaları yoktur. Erkek ve kadının kol uzunluğu bileklerine kadar uzanmaz, etekler ise diz kapakları üzerine varırdı. Göğüs kısmı açık olurdu. İç çamaşırı kol ağızları ve boğaz kenarları kadınlarda oyalarla süslenirdi. İç don belden topuk üzerine kadar uzundu, paçaları çok dardı. Bel kısmı uçkur ile bağlanır, geniş olarak dikilirdi. Dış elbiseler ise, kadın başına koyu kırmızı bir fes giyerdi. Bu fesin kirlenmemesi için, fesin içine kellepoş denilen kısa kenarlı takke giyilirdi. Fesin etrafına ipekten ince bir şifon sarılır. Bunun üzerine ayrıca bir yazma dolanırdı. Şifonun faydası, başa iğne takıldığı zaman, iğne ağırlığının dengesini sağlar, fesin üzerine iki ucu sağ ve sol omuzda bulunan renkli çember örtülürdü.

b) Entari:

Konya'dan eskiden entariye pek ilgi gösterilmezdi. Ancak gelinler, birde yaşlı kadınlar entari giyerlerdir. Çünkü işlik ve şalvar entariden daha çok giyilirdi.

c) İşlik:

İşlik vücuda yapışırcasına sıkıca dikilen bir dış giyecekti. Yakadan göğüs boşluğu üzerine uzanır, buraya kadar düğmeli ve kapalı idi. Kolları bileklere kadar uzun olup, burada kol genişliği bir düğme ile daraltılarak giderilirdi. İşliklere, ala, kadife, pazen, basma, kutmişetari, şelaki, astar, kaput, humayun, yandım alamadım ve alpaktı. Renkleri ise, mevsimine göre seçilirdi. Bahar ve yazın yeşil, koyu yeşil, beyaz, açık sarı, narçiçeği rengi ile açık mavi beğenilirdi. Sonbahar ve kışın ise koyu renklere ilgi gösterilir. Bunlar, koyu gri ve koyu mavi idi.

d) Şalvar:

Bir kadının giydiği şalvar 8-9 metre kumaştan yapılırdı. Akşehir ve çevresinde 14 metre kumaştan bir takım elbise yapıldığı söylenir. Şalvar, belden topuklara kadar uzanır, gayet bol dikilir, çekme payı buna eklenmektedir. Paçalar oldukça dar olup, vücudun hatları şalvarın kıvrımları arasında belirsiz hale gelmektedir.

e) Hırka:

Hırkanın içi astar, üstü şelaki ve diğer kumaşlardan yapılır. İçerisine pamuk döşenerek aynı yorgan biçimi dikilmektedir. Etekleri kalçaya kadar uzun olup, bir çeşit cekete benzer.

f) Salta:

Yünlü kumaştan dikilen, kollu ve ön kısmı açık, etekleri kısa, yarım ceketi andıran bir yelektir. Saltalar çok süslü yapılır. Sırma ve kaytanlarla çeşitle bezemeler yapılır. Saltalara ayrıca madeni parlak pullarda dikilir.

g) Kebe:

Bir çeşit salta olup kolları ve göğüs kısımları işlemelidir.

h) Ayakkabı:

Deve derisinden yapılmış, parlak arka kısmı açık pabuç, yanları lastikli uzun konçlu, bir çeşit topuklu kunduradır. Ayrıca mestle de giyilirdi.

i) Süs ve Takılar:

Fesin üzerine veya göğsüne elmas iğne takılırdı. Ayrıca boğaz kısmına inci mahmudiye, hamidiye, beşibiryerde altınlar ile altın kordonlu cep saati takılırdı. Parmaklarda kıymetli taşlı yüzükler, kulaklarda elmas küpeler takılırdı. Fakat bu takılar her kadında bulunmazdı. Kollardaki çeşitli bilezikler kadının en önemli ziğnetini ve süsünü meydana getiriyordu.

ERKEK KIYAFETLERİ



KONYA KÜLTÜRÜ

Konya'nın erkek kıyafetleri, birbirinden farklılık arz eder. Her erkeğin görevine göre kıyafeti de vardır. Kıyafetlerinden o kişinin ne olduğu kolayca anlaşılırdı.

1) Ulema Kıyafeti:

Başta kırmızı veya devetüyü rengi bir fes, üzerine açıldığı zaman bir adam boyu uzunlukta beyaz tülbent sarık bulunurdu. Fesin altında aynı kadın kelleposu gibi erkeklerin giydiği ve adına terlik denilen takke vardı. Başka bir çeşidi de üç peşli, astarlı entari giyilirdi. Sonradan bu usul terk edildi. Bu entari üzerinde de şal kuşak kuşanırdı.

2) Esnaf Kıyafeti:

Bu tip kişiler orta yaşlı kimselerden oluşurdu. Başlarında genellikle kırmızı fes, üzerine yazma sarık, sırtta koyu renklerin hâkim olduğu salta, meydani işlik, ilmiye sınıfına benzeyen şalvar, ayakta beyaz yün çorap ve yemeni belde silahlıkla şal kuşak bulunurdu.

3) Efe (Hovarda) Kıyafeti:

Başta açık kırmızı, uzun sivri fes, arkada uzun koca püskül üzerinde kırmızı ince cemberli sarık işlik dar ve uzun kollu, yaka kapalı, karın boşluğuna kadar etek çapraz düğmeli ve ilikli, vücuda sıkı oturmuş bir çeşit gömlek. Bu gömlek pamuklu bezden yapılır, dokunuş çizgilerine göre isim alırdı. İnce meydan, beşparmak, meydai gibi işliğin üzerine kol uçları bileklerden dört parmak yukarıda dar vaziyette, içi astarlı ön kısımları kavuşmayan salta giyilirdi.

a) Cepken:

Etek, kol, yaka ağızları kaytanla süslü olan bir çeşit saltaya benzeyen cepkendi. Cepkenin yaka ve etek kısımları işlemeliydi.

b) Kuşak ve Silahlık:

Kuşaklar, gürün, trablus, acem, kesmiş, Tosya şallarından yapılır. Arasına yumuşak deriden yapılmış, bir çeşit cep görevini gören kat kat bulunan silahlık kuşanılır.

c) Şalvar:

İlmiyle (Ulema) sınıfından farklıydı. Diz kapaklarından aşağıya kadar uzanırdı. Bu sebeple adına şalvar yerine "dizlik" denilirdi. Ayaklarında kundura ve yün örgü çorap bulunurdu.
Cumhuriyet devrinde erkek kıyafetlerinde büyük çapta bir değişiklik olmakla beraber, kadınların giyiminde fazla bir değişiklik olmamıştır. Özellikle köylerde ve kasabalarda yaşayan kadınların en önemli giysisi şalvar, işlik, yelek ve poşudan oluşmaktadır. Ayaklara kışın mest ve lastik, yazın ise çorap ve lastik ayakkabı giyilir.

4) Abdestlik:
Çuhadan, softan veya kıldan yapılmış bir çeşit pardesü olup, cep yerleri olmakla beraber cep keseleri yoktu.

a) Cübbe:

Kaşmir kumaştan yapılırdı. Aynı abdestlik biçiminde olup, ceplerin hem yeri, hem kesecikleri vardı.

b) Lata:

Yakası kalkıkça, iç göğüslerde cepleri vardı. Ağır kumaştan yapılan lata cübbeye benzerdi. Yakasından çapraz bulunan bir çeşit pardösü denilebilecek biçimdeydi.

c) Biniş:

Kol ağızları çok geniş bir çeşit cüppedir. Ayakkabılar, kalloş kundura ve mestten ibaretti.

Hora Yöresel Kıyafetleri

HORA KIYAFETLERİ

Kadın Giysileri

Başa Giyilenler

Şalvarlann beli uçkur geçebilecek kadar geniştir. Belin ön ve arka kısmında delik vardır. Bu delik bölümlerinden uçkur geçirilir. Arkadan bağlanarak şalvarın beli sıkılır

Şalvarlar kumaştan yapılırsa işlemesizdir. Ancak saten gibi kumaştan yapılanların yan tarafları, hatta ön ve arkaları aşağıya kadar işlidir.
Yağlık: Şalvarın üzerine ve ön tarafına, misafirlere hizmet edilirken takılmaktadır. Uçkur gibi iki ucuda işlidir. Yünden yapılanı da vardır. Bunlar işli değildir

Erkek Giysileri

Poturlann bazılarının ağı oyuk, bazılarının ağı daha boldur. Potur bu biçimlere göre de isimlendirilir. Karapınar, ruscuk ve kulaklı olmak üzere üç çeşittir

Karapınar Biçimi:
 Ağı bol olan poturdur

Çorap: Beyaz çorap giyilir. Bazen aralarında pembe, yeşil renkli olanları da görülür
Yemeni: Ayakkabı olarak deriden yapılmış, altı köseleli ve ökçeli yemeni giyilir. Tulumbacı yemeni adıda verilir.
Başörtüsü: Başa taktiği başörtüye; ipekten yapılmış ise "grep" (krep), pamuklu iplikten ve üzerine baskı vurularak yapılmışsa "yemeni" denilmektedir.
Grep (Krep): Has ipekten yapılmıştır, boyutlan çok büyük değildir. Kenarında iğne, tig, mekik, kozadan yapılmış oyalar bulunmaktadır.
Yemeni: Pamuk ipliğinden dokunmuştur, üzeri boyanmıştır, kenarlarında grep oyaları gibi motifleri bol olan oyalar bulunmaktadır.
Başın Bağlama şekli: Edirne kadını başını; başın yüz ve boyun, hatta kulak kısımlarını çoğunlukla açıkta bırakarak bağlamıştır. Bu bağlama şekilleri şunlardır.

a) Salma yemeni bağlama:
 Uçlar kulak arkasından geçirilerek tepede bağlanır.

b) Dolama yemeni bağlama:
 Kulak üstünden geçirilerek, başın üst kısmında uçlar bağlanır. Arkada sarkan uç, sol yandan toplanarak, yukarıda bağlanan bölümün altından geçirilerek, uçlan açıkta bırakılır. Üstüne mevsim çiçekleri tokayla tutturularak süslenir
Sırta Giyilenler
Bürümcük: Cepkenin altına, ten üzerine giyilen gömlektir. İipekten veya pamuk ipliğinden dokunmuştur. İpekten yapılanlar felemenk ipeğinden olup, kendi tezgâhlarında dokurlardı. Pamuk ipliğinden olanlar doğrudan kendi tezgâhlananda dokunurdu, dokunurken çeşitli renklerde kollara ve beden kısmına hat çekilir. Dokunurken yaka kapalı olarak dokunur, daha sonradan istenildiği şekilde açılırdı. Bugün bile yaşlıların sandıklarından çıkan bürümcüklerin yakalan kapalıdır. Kendinden desenli ve kol ağızlan ile boyun kısmı iğne oyasi denilen işlemeleri vardır.
Cepken: Bürümcüğün üzerine giyilen kollu veya kolsuz bele kadar olan bir giyim parçasıdır. Kadife üzerine simle veya gaytanla işlenmiş olanları olduğu gibi atlas ve yünlü kumaşlardan olanlan da vardır. Kolsuz cepkenlerin yakaları diktir ve ön kısımlan simle işlenmiştir. Kollu olan cepkenlerin önü-sırtı ve kollarıda işlidir. Kollu cepkenlerin ice, kolsuzların dışa giyildiğide olmuştur.
Şalvar: Edirne kadınının ata binmesi söz konusu olmadığından giydiği şalvarın ağı düşüktür. Hafif oyuntulu ve paçaları dardır. Paçalarında günlük giyilenlerde kendi kumaşından pastalar (kırmalar) vardır. Özel günlerde giyilenlerde ise paçalar sim ve gaytan işlemelidir.
Uçkur: Pamuk ipliğinden dokunmuştur, uçlan kendileri tarafından boyanmış ipliklerle ve bol miktarda simle işlenmiştir. Dar olur ve şalvarın bel kısmından geçirilir, arkaya bağlanır
Ayağa Giyilenler
Çorap: Pamuktan veya yünden yapılmış çorap giyilir
Ayakkkabı: Kısa topuklu, atkılı ayakkkabı-kundura giyilir
Takılar: Beşibiryerde, küpe ve bilezik takı olarak takılmaktadır. Kırmızı kurdeleye bağlı, dizili beşi bir yerde veya yedi adetten oluşan altın takılır
Başa Giyilenler
Fes: Edirne'de erkeklerin başlarına çok önceleri çeşitli tipte sarıklar, külah ve takkeler, daha sonralan fes takip fesin üzerine çember veya ipekli kefiye sarıldığı görülmektedir
Sırta Giyilenler
İç Gömlek: İpekten yapılmış, desenli gömlektir
Potur: Lacivert, gri-mavi bazende siyah çuhadan yapılmıştır. Ayak bilekleri ve cepleri gaytan işlemelidir. Bu gaytan işlemeler müşterinin arzusuna göredir
Ruscuk Biçimi: Ağı çalık ve dardır. Ayak bilekleri, cepleri kaytanlı ve çiçek işlemelidir. Kaytan işlemeler beş sıradan dokuz sıraya kadar olur.
Kulaklı Potur: Paça çiçek işlemeli ve kulak şeklinde olup bu kulaklar ayakkabıyı örter. Poturların dikiş yerleri genellikle kaytanlıdır.
Kollu Camadan: Yakası kaytanlı, kollar ve kolçaklar (dirsekler) çiçek işlemelidir. İşlemeler iki türlüdür. Biri kesme çiçek, diğeri selvi çiçektir. Bu elbiselerde dikiş ekleri kaytanla tutturulur ve parçalar bu şekilde eklenir
Fermane: Kolsuz olup, kollu camadan üzerine giyilir. Yelek gibi olup, fermane giyilince, salta giyilmez. Kesme veya selvi çiçek işlidir.
Cepken: Fermane gibidir. Kollar istendiğinde takılır, çıkarılır. Kollan iki omuz başından arkaya sarkar. Cepken giyenlerin poturların ağları boldur. Diz bağı denilen püsküllü şeritler baldırların üzerine bağlanır.
Potur Saltası: Poturun üstüne giyilen cepkendir. Poturla takım olduğu için, aynı kumaş ve renkten yapılır. Kolları, yanları ve arkası çeşitli motiflerle işlenmiştir.
Mintan: Tene giyilen bir gömlektir. Çizgili veya çizgisiz kumaştan olanları vardır. Yakasız ve yandan düğmelidir.
Kuşak: Belde yünden veya ipekten yapılmış kuşak kullanılır. Yünden olan kışın takılır, yazın kullanılan ise ipektendir. Ancak bugünlerde bulunamamaktadır.
Ayağa Giyilenler

Aksesuar

Aksesuar olarak tek ve kalın zincirli veya 4-5 sıra gümüş zincirli, göğüste asılı gümüş saat kösteği, cepken potur giyenlerin kuşakları üzerine bağladıkları silahlıktır. Ayrıca boyunlarına, köşelerinde iş bulunan çevreler de takmışlardır.

Bar Yöresel Kıyafetleri

BAR KIYAFETLERİ

ERKEKLER İÇİN

- Cistik: Bar oynarken ayağa giyilen ayakkabı. 
- Zığva: Uçkurlu, beli lacivert kumaştan yapılan şalvar.
- Yelek: Kenarları ve cep ağızları siyak kaytanla süslenmiştir.
- Gömlek (işlik): Beyaz renkli dik yakalıdır.
- Kazeki: Uzun kallo kısa cekettir. Kolları geniş kaytanla süslüdür.
- Kuşak (şal): Renkli ipliklerden örülmüştür. Bele sarılır.
- Gümüş köstek: Yeleğin üstüne takılan bir nevi aksesuardır.
- Bazubent: Kola takılır, boncuktan örülür, içerisine ayet konur.
- Mendil: Barbaşı veya pöçük oyunsusunun elinde bulunur.
- Diğer Aksesuarlar: Zıbın (içlik), yün çorap, çapula, yemeni vb. 

KADINLAR İÇİN

- Bindallı: Kadife üzerine simle Türk motifleri işlenen giysidir. 
- Leçek (yazma): Pullar ve boncuklarla süslü baş örtüsüdür.
- Gümüş Kemer: Üzerinde muhtelif işlemeler olan, çengellerle birbirine bağlanan, gümüşten yapılmış kemerdir.
- Papuç: Yumuşak deriden yapılmış olan, oyunda giyilen ayakkabıdır.
- Dizleme: Beyaz yünden örülmüş, diz kapaklarına kadar uzanan çoraptır.
- Mendil ve Diğer Aksesuarlar: Mendil, barbaşı ve pöçük oyuncusunda bulunur. Ayrıca aksesuar olarak boyuna, beşibirlik, altıntaş (toplu), oltu taşı, işleme kolye, burma bilezik, parmaklara da altın yüzük takılır.




Zeybek Yöresel Kıyafetleri

ZEYBEK KIYAFETLERİ

ERKEKLER İÇİN

1- Fes 
2- Oya 
3- Gömlek (Hakim Yaka) 
4- Çuka Camadan
 5- Çuka Sallama 
6- Çuka Potur 
7- Mushaflık 
8- Gümüş Köstek
 9- Dolgu Kuşak 
10- Horasani Şal Kuşak 
11- Kayış – Kemer
 12- Silahlık- Kütüklük 
13- Gubur (Tabanca) 
14- Kulaklı Kama
15-Çevre
16- Körüklü Çizme
17- Tozluk


KADINLAR İÇİN


1- Çiçekli Başlık
2-Ulada
3-Gömlek
4- Cepken
5-Üç Etek
6-Şalvar
7-Yağlık
8- Çorap
9-Ayakkabı



Horon Yöresel Kıyafetleri

HORON KIYAFETLERİ

KADIN GİYSİLERİ

BAŞA GİYİLENLER


Yaşmak: Sade ve desenli etrafi pullu örtülerdir. Yaşmağın püsküllüsünü nişanlı kızlar ve yeni gelinler takarlar. Şalpazan ve Tonya taraflarında üst üste iki örtü sarılmaktadır
Kukul: Tepelik ve üstünlük diye de bilinir.Siyah renkli ve kenarlan çiçek desenli ve yaşmaktaki işlemelerle süslü olup yaşmağın küçüğüdür. Yaşmağın üzerine sarılır. Ku?kul sarı olunca yaşmak siyah olmalıdır
Çömber: Kenarlan dallı ve sade olan comber siyah tülbenttendir.Genellikle yaşlı kadınlar bağlar.Boğaz altından doğru bağlanan çömberin altına, gençlerdeki kukul yerine gelen ve soğuktan korunmak için, başı iyice saran bir beyaz ve sade yazma vardır.Bu?na yörede sarma denir. Çömbere ve yaşmağa genel olarak baş örtüsü de denir

SIRTA GİYİLENLER

Gömlek: Genellikle beyaz patiskadan ve ipekliden yapılma, önü oyalı ve yuvarlak dik yakalı bir çeşit gömlek giyerler. Bu gömleğin ön tarafı robalı olup siyah düğmelidir
İşlik: Gömleğin üzerine ve gündelik olarak siyah ipekli kumaştan önü ve omuzlan robalı, robaları mavi ve kırmızı şeritlerle işli, önü çiçek desenleriyle süslü, Türk motifleri ile işlemeli bir çeşit gömlektir
Kolçakli İşlik: Gömleğin üzerine giyilen bir çeşit cepkendir. Bu cepken fistan giyildiğinde üzerine giyilir. Çeşitli göz alıcı renklerden olup, uzun kolludur.Ön cephesi, omuzları bilekleri ve dirsekleri genellikle siyah renkli manşetlidir.Bu manşetlerin üzeri Türk motifleri ile süslüdür.Kuşak ve peştemalın üzerine serbestçe bırakılan, kolçaklı işlik bir salto çeşitidir
Fistan: Oldukça uzun ve bolca dikilmiş bir entaridir.Dizlere kadar inen ve dizlerden farbelalı olan fistan, mavi, pembe ve al renklerden oluşan, pazen ve basmadan dikilir.İşlemeli ve işlemesiz olarak giyilir.Genç kızlar ve kadınlar üzerine yelek ve kolçak?lı işlik giyerler.
Yaşlılar ise "übade" denen bir nevi cepken giyerler.
Yelek: Fistanın üzerine çeşitli renklerde kumaşlardan yapılma, önü açık ve kolsuz, işlemeli bir cepkendir
Libade: Yaşlı kadınların fistan üzerine giydiği, kollu ve işlemesiz, koyu renkli bir yelektir.Kolçaklı işliğin sadesidir. Yünlü kumaş ve kalın pamukludan yapılır
Şalvar: Dizin hemen altına kadar inen sade ve desenli, ince çiçekli bezlerden dikilir.Entari uzunluğunda bir dondur
Etek: Dizlere kadar iner.Uçları farbelalıdır.Çiçekli basmadan ve pamukludan yapılma, çeşitli renklidir.Şalvarın hemen üstüne giyilir. Fistan giyildiğinde pek giyilmez.
Peştemal: Kuşağın ve fistanın veya eteğin üzerine, bele bağlanan yöresel önlüktür.Beyaz, kırmızı enlice çizgili ve kolanlı bir giysidir.
Kuşak (Lahori): Yörede şaldan yapılan kuşakla fistan veya eteğin üzerine belden bağlanır.Yün olan bu kuşaklardan başka, kenarları kaytanlarla süslü ve oldukça püsküllü olan bir çeşiti daha var ki, buna "lahori" denir.

AYAĞA GİYİLENLER

Çorap: Yörede kadınlar ellerinde, yöresel özellikte çeşitli renklerde yünden çorap örerek ayaklarına giyerler.Bu çoraplara "alacalı çorap”ta denir.
Tozluk: Alacalı çorabın bacağı kapatmadığı yere ve diz kapağında kalan şalvarın altında kalan kısmı kapatmak için yünden, elde örme beyaz renkli bir kalçında denilen tozluk giyilir.
Çarık: Yöreye özgü bir işle yapılan çarıklar giyilir.Yemeni veya çapula da giyilmektedir.

TAKILAR

Kaytan: Bele, peştemalin üzerine bağlanan kaytan yünden el tezgahında dokuma 2-3 cm eninde çeşitli desenlerle süslü ve uçlarından püsküllüdür. Kuşakların kenarlarına süs olarak dikilir.
Boncuk ve Lira: Yörede boğaza liralarla birlikte ince sayılabilecek ve çeşitli göz alıcı renklerde boncuk bağlarlar.

AKSESUAR

Muska-Hamayıl: Boğazlarına kadife kumaşlardan ellerinde yapma ve ince boncuk süslü muska ve hamayiller asarlar.

ERKEK GİYSİLERİ

BAŞA GİYİLENLER

Başlık (Kabalak): Kukulata ve kara puşu olarak adlandırılır.Üstü papak gibi olan başlığın kulaklara gelecek şekilde uzun uçları vardır. Bu uçlar özel bir şekilde düğümlenerek bağlanır. Papak kısmının ortası öne doğru Türk motifleri ile kaytan işlemelidir. Tepesinde püskül bulunur. Kulaklar yönünde uzanan uzun uçların kenarlan da kalın kaytanla süslüdür.

SIRTA GİYİLENLER

Gömlek (İşlik): Mintan da denilen gömleğin beyaz ipekliden olması tercih edilir.Yakası dik manşetlidir.Yaka önden ya da sol yandan açmalı ve düğmelidir. Düğmeler siyah, gömlek bol ve esnek olmalıdır.
Yelek: Zıbın veya zibun da denilen yelek, gömleğin üzerine, cepkenin altına giyilir. Sol omuzdan ve önden aşağı doğru bol miktarda düğmelidir, astarlıdır. Yakası ve ön kısmında kenarları kaytanlarla işlidir. Kolların alt kısmında cepleri vardır Yelek de başlığın yapıldığı kumaştan yapılır.
Cepken (Aba): Yeleğin üzerine giyilen kollu bir abadır. yakasız bir ceket şeklindeki abaya "kaput”da denir. Cepken oyun sırasında giyilmez.
Zıpka (Zivga): Zivgaya laz donu da denir. Bacakları dar ve vücuda yapışık şekilde yapılan, arkası körüklü bir çeşit şalvardır. Bacakların ön ve arkası ile diğer ek yerleri kaytanlarla işlidir. Bele uçlarla bağlanır. Zıpka da yeleğin kumaşındandır.

AYAĞA GİYİLENLER

Çizme: Yörede sapuk veya salenk olarak da adlandırılır. Mes anlamına gelen uzun konçlu bir kundura çeşididir.Uçları hafif kıvrık ve körüklüdür.
Çapula: Demir ökçeli ve alt kısmı demir puntalı kunduradır. Horoncular pek giymezler, giyilirse konçla giyilmelidir.
Çoraplar: Örmedir.

AKSESUAR

Kemer: Siyah deriden yapılan kemerin aşağıya doğru sarkan parçalan vardır.Uzanan parçalar güçlülüğü sembolize eder. Kemerde bulunan kayış gözlere ve kemere silah, bıçak, av malzemeleri ve kapkacak alınır. Buna çerkez kemeri de denir.Yağdanlık ve kav torbasında asılı bulunduğu kemer, bele yeleğin üzerine gelecek şekilde bağlanır.
Hamayil: Gümüşten yapılma, sigara tabakası büyüklüğünde zarif ve süslü kutudur.Üzerindeki işlemeler,tarihi camii ve padişah armasıdır.
Muska: Boyuna gümüş zincirle asılır.
Köstek: Sol cebe konulan saate bağlanan, çok sayıda ince gümüş zincirlerden oluşur.
Yağdanlık: Silahı yağlamak için kemere asılan ve içinde yağ bulunan bir kutudur.
Kav Torbası: Sigara ve gerektiğinde ateş yapmak için içine kav, çakmak taşı ve pamuk ve çakmak konan meşin bir torbadan ibarettir.
Bıçak: Siyah meşin kaplı bir kına konur.

Tabanca: Kemere sağdan asılır.


Türkiye'deki Halk Oyunları ve Yöreleri


Zeybek

ZEYBEK


Hora

TRAKYA HORA OYUNU


Bar

ERZURUM BAR OYUNU 


Kaşık Oyunları

KONYA KAŞIK OYUNLARI


Halay

HALAY


Horon


HORON


Türk Halk Dansları

                                                                      Bar


                                                                        Halay

Horon

Hora

Kaşık Oyunları

Zeybek







Türk Halk Dansları

Yurdumuz coğrafyasında Türk halk danslarımız şu genel adlar ve şu gruplar halinde bölgelenmiş bulunmaktadır:

BAR: Kuzeydoğu Anadolu'da, Kars, Erzurum, Erzincan illerimizin bulunduğu bölgemizde toplu olarak ve genellikle düz dizi ya da yarım ay biçiminde, oyuncuların birbirlerine tutunarak oynadıkları disiplinli grup oyunlarına Bar denir.

HALAY: Orta Anadolu ile Güneydoğu Anadolu'da Çorum, Sivas, Malatya illerimizin bulunduğu bölgemizde, toplu, düz dizi biçiminde ve oyuncuların birbirlerine tutunarak oynadıkları Türk halk danslarımıza Halay denir.

Türk halk danslarımızın en yaygın türlerinden biri halaylardır. İç Ege bölgesinden başlayıp doğuya doğru gidildikçe hemen hemen bütün iller halayla tanışmıştır ve tabir yerindeyse, "halay çekmek" onların işi olmuştur. Özellikle davul-zurna eşliğinde ve açık havada, geniş alanlardaki halaylar, daha çok erkekler tarafından oynanırlar. Ancak zamanla bu katı kural kırılmış, kadınlar da ya kendi aralarında ya da erkeklerle karışık olarak halay çekmeye başlamışlardır. Aslında kadınlarımız başlangıçta daha ziyade kapalı mekânlarda, sesleri daha az ve ölçülü çıkan tahta kaşıklar, ziller, tefler, darbukalar ve diğer araçlarla türküler de söyleyerek halay çekmişler, birlikteliklerini pekiştirmişlerdir. Daha sonraları bu birlikteliğin ev dışında da sürdürüldüğü, hatta erkeklerle beraber olup dayanışma, yardımlaşma ve paylaşma duygu ve düşüncelerini halaylar aracılığıyla yansıttıklarını görüyoruz. Böylece onlar kendilerinden sonra gelecek kuşaklara toplum hayatında nerede, nasıl davranacağını da ortaya çıkıp göstermişlerdir.

HORA: Trakya'da Edirne, Kırklareli, Tekirdağ illerimizin bulunduğu bölgede oynanan bir oyun çeşididir. Bar ya da Halaylar gibi, oyuncuların el ele ya da kol kola birbirlerine tutunarak oynadıkları, dizi biçiminde sürdürülen, disiplinli oyunlara Hora ya da Horo denir.

HORON: Karadeniz kıyılarımızın doğusunda, Ordu, Rize, Trabzon illerimizin bulunduğu bölgemizde, dizi biçiminde, oyuncuların birbirlerine tutunarak oynadıkları bir oyundur.

Doğu Karadeniz bölgesinde bulduğumuz horon türü Türk halk dansları, daha çok kemençe ile oynanır. Horon da halay gibi, oyuncuların bir dizi, sıra oluşturmasıyla gerçekleştirilir.

Horon oynayan insanların da doğadaki olaylara bakıp onları az-çok taklit ettiği, zorlu hayat şartlarıyla başa çıkabilmek için tehlikeleri göze aldığı bilinir. Doğu Karadeniz insanları için bu zorlukların altından kalkmak şarttır. Denizdeyse azgın, kabarmış dalgalarla boğuşur, en yüksek noktadan en aşağı noktaya iniverir. Gökyüzünün karalığı, bulutların koyuluğu dalgalara yansır ve deniz adı gibi kapkara kesilir. En dipten tekrar yukarıya çıkılır derken nihayet sahile, sakin ve küçük dalgacıkların kıyı kumlarını öpüp okşadığı son noktaya varılır. Horonlarda da bu hareketli yaşayışın izlerini kolayca görebiliriz. Birbirine sımsıkı bağlanarak kendilerini nispeten güvenceye almış olanlar, sert ayak figürleriyle toprağı ot bitmeyecekmişçesine döverken, yavaşça durulur, sakin sakin kol ve omuz sallamalarla dinginleşir gibi olurken yine birden fırtınaya ayak uydururcasına şimşek çakar gibi yerlerinden fırlayıp zıplarlar, yeri göğü toza dumana boğarlar. Horon tepilen yerde bunun için yedi yıl ot bitmezmiş...

Zaman zaman oyuncuların oyunlarına eşlik eden türküler de söylendiği görülür. Özellikle yaylalara göç döneminin başında veya yayladan dönüş yolunda, yolun uzunluğu ve verdiği yorgunluğu unutabilmek amacıyla bu tür türküler söylenir; hatta giden ekipler arasında karşılıklı türkü veya mâni atmalar, takılmalar bazı niyetleri açığa çıkarmalar biçiminde yorumlanır, gelecek için neler plânlandığı da ortaya konmuş olur. Kemençe sesini duyan herkesin horona katılmayı bir görev sayması dolayısıyla, Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan insanlarımızın, horondaki sert ve haşin tavırlarından hemen sonra, sessiz ve yumuşak bir hâl almalarının, kendi karakteristik yapısının oluşmasında önemli bir rol oynadığı bilinmektedir.

KAŞIK OYUNLARI: Konya, Mersin ve Antalya illerimizin bulunduğu Güney Anadolu ve Akdeniz kıyıları yörelerimizde oynanan oyunlara verilen genel bir addır. Bu oyunlarda oyuncular ellerinde ritim aracı olarak tahta kaşıklar bulundururlar. Onun için bu yöremize oyunlar bakımından Kaşık Oyunları Bölgesi denmektedir.

KARŞILAMA: Bu isim altındaki oyunlar daha çok Kırklareli, Edirne, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Çanakkale, Bursa, Bilecik ve Bolu illerimizin bulunduğu Marmara bölgesinde oynanmaktadır. Bu bakımdan söz konusu yöreye Karşılamalar Bölgesi denmektedir. Karşılama iki kişinin karşılıklı durarak oynadıkları bir oyun biçimidir. Çiftlerin karşılıklı olarak toplanmalarıyla bir grup halinde de oynanmaktadır.

ZEYBEK: İzmir, Aydın, Denizli, Muğla ve Balıkesir illerimizin yer aldığı Ege bölgemizde oynanan oyunlarımızın çoğunluğunu Zeybek oyunları oluşturduğu için bu yöremize oyunlar bakımından Zeybek Oyunları Bölgesi deniyor. Zeybek oyunları tek kişi tarafından oynandığı gibi teklerden oluşan bir daire halinde de oynanmaktadır. Zeybek oyunları, toplu olarak oynandığı zaman oyuncuların birbirlerine tutunmadan oynadıkları salma oyunlardır. Türkiyedeki Türk halk danslarının en yaygın olanlarından biri de zeybek türü oyunlardır. Kelimenin kullanıldığı bölgelere bakarsak, sadece Batı Anadoluda değil, İç Anadoluda ve hatta diğer Türk topluluklarının yaşadığı Orta Asya topraklarında da zeybek türünün oynandığını görüyoruz.

Zeybekler bir efenin yönetiminde ovadan ovaya, dağdan dağa gezen, yoksulları gözetip yörede belirli bir otoriteye sahip olan, genellikle zalimlere veya sonradan görme zenginlere göz açtırmayan, zaman zaman işlediği bir suç yüzünden hapse girmeden dağlara kaçan, yönetime ters düşmüş insanlardır. Efeler ise yanına gelen, kendisine sığınan diğer zeybeklere yol, yöntem öğreten, onları eğiten, yerine göre akıl verip anlaşmazlıkları çözen bir kimlik içinde görünmüşlerdir.

Zeybeklerin yaşayışları çok hareketlidir. Çok kısa bir süre içinde kilometrelerce uzaklara gidip takipten kurtulabilirler. Ancak bu hareketli geçen yaşayışları içinde, zaman zaman coşkuya, heyecana ve özleme kapıldıklarını; yer yer hareketli, yer yer ağır ve asaletini ortaya koyan duruş ye adımlarla örülmüş bir oyuna kalktıklarını biliyoruz. Bu oyun sırasında ses tonlarıyla, hareketleriyle ve hatta mimikleriyle çevrelerinde saygı ve hayranlık duygularını canlandırırlar. Zaten efe veya onun zeybekleri hırsızlığa, yağmacılığa, adaletsizliğe ve şımarıklığa asla izin vermez; bunları hiç hoş karşılamaz. Hele de namusa dil ve el uzatanları derhal topluluğundan atar ve cezasını gerekirse kendisi verir.

Oyunlarında çalınan enstrümanlar arasında bağlamaları, curaları, açık havada ise davul ile zurna birlikteliğini görürüz. Kapalı mekânlarda ise darbuka, tef veya zilli maşa da kullanılır. Geçen yüzyılın başından itibaren klârnetin de yer yer oyunlarda kullanılması, bu bölgenin Batı kökenli sazlara karşı olan eğilimini kanıtlamaktadır.

Zeybek oyunları, oyunu ilk kez düzenleyip ortaya koyanın adıyla da anılmaktadır. Söz gelimi, Aydın yöresinde Kadıoğlu, Koca Arap, Yörük Ali; Muğla yöresinde Kerimoğlu; İzmir ve çevresinde İnce Memet, Sinan Ağa zeybeği, Kütahyada Sinanoğlu, Hamamcı ve Ahmet Bey zeybeği bu türden sayılabilir. Ayrıca ait olduğu yerin adıyla anılan birçok zeybek oyunu vardır.

Zeybek giyim-kuşamı da zengin bir görünüm içindedir. Hareketlerinin çabuk olması mecburiyeti, onların canlı, atak ve çevik olmalarını engellemeyen bir giysiye sahip bulunmalarını gerektirir. Yürüyüşte zorluk çıkarmayan kısa şalvarlar giyen zeybeklerin bu giysisi diz üstünde kalır. Maviye yakın tonlar, koyu mavi, kara tercih edilen renklerdir. Bacaklar tozluk ile örtülmüştür. Kalın tozluklar çalılık, dikenlik ve koruluk yerlerden hızla geçerken ayakları çizik ve sıyrıklardan korur. Bazen efelerin körüklü çizme giydiği olursa da en yaygın olan çarık veya yemenidir. Yemenilerin renkleri arasında, en sevilip tutulan renk kırmızıdır. Çizmeler ise siyahtır.

Zeybeklerin üst giysileri de çok renklidir. Başlarındaki fes veya börk, bunların üstünde ipekten yapılmış ince, renkli, çiçekli oyalarla bezeli yemeni veya poşular vardır. Soğuk havalarda ayrıca boyunlara işlemeli, uzun örgülerle yapılmış püskülleri olan, ipekli kumaştan bir kefiye yerleştirilir. İnce bürümcükten, pamukludan, ketenden yapılmış bir ten gömleği üzerine zıbın veya işlik giyilir. Kolları uzun olup uçları yırtmaçlıdır. Yaka dik olup önü düğmelidir. Yaka ve kumaş üzerine giyilen camadanın kolları çok ince süslerle ve motiflerle bezenmiştir. Camadan üzerine de kartal kanadı adı verilen cepken giyilir. Kanat adının verilmesine sebep, omuz hizasından itibaren sallama diye bilinen parçaların açık ve hareketi kolaylaştıran biçimde olmasıdır.

Oyuncuların başı kimi yerlerde açık olmasına rağmen, birçok yerlerde de örtülüdür. Erkek oyuncuların başlarını kapayan fes, külah, takke, puşi, şapka, kasket vb. giysileri, bir kadın başı kadar süslü ve renkli değildir. Zeybek bölgesinde görülen erkek başlarındaysa, rengarenk oyaların yer aldığı ve fesin üzerine dolanan çevreler, yazmalar erkek giysisinin en gösterişli parçasıdır.

Genellikle iç giyimde görülen içlik, iç mintanı, işlik, ten gömleği, ak göynek vb. üst giysi parçası yakasız veya yarım, dik yakalı, uzun kollu, önü açık ancak düğmeli, el dokuması kumaştan, ince pamukludan açık renkli veya beyaz, krem bir parçadır. Ayağa giyilen şalvar çok değiştirilemeyen bir giysidir. Bazı yörelerde ağı uzun, paçaları geniş, uçkur yuvası basit motiflerle süslü olanlarını da bulmak mümkündür. Bitlis ve civarında görülen şal şepik, tamamen el dokuması ince, parlak ve çizgili kumaştan yapılır. Şalvar bölümüne şal denir ve neredeyse pantolon biçiminde bir kesimi vardır. Sırta giyilen şepik ise bir tür yelektir. Yelek rengi diğer bölgelerde de siyah veya laciverttir. Genel olarak yeleklerde ve bele sarılan kuşaklarda pek fark yoktur. Yeleklerin yakası geniş bir V çizer, önleri açık ve düğmelidir. Ön kanatlarda bulunan iki cep, köstekli saat ve zinciri, çakmak vb. bulundurmaya yarar. Kuşakların önemli bir bölümü renkli olarak dokunur veya örülür, uçlarına da püsküller yapılır. Kuşak üçgen biçiminde ikiye katlandıktan sonra, bu uzun püsküllü kısım ön tarafa gelecek şekilde, ucu bele sokulur. Deseni çizgilidir, ama renkleri çok çeşitlidir. Şal kuşak türü ise, daha ince, zarif ve gösterişlidir.

Erkek oyuncuların giyiminde çoraplar ayrı bir yer tutar. Türleri, motifleri ve örüldükleri malzemeleri aracılığıyla çorapların birbirlerinden ayrıldıkları görülür. Hemen her ilin, hatta her köyün çoraplarında yüzlerce değişik motif ve renk farkı dikkatleri üzerine çeker. Birçok yerde bu motiflerin yöre halkınca bilinen özel anlamlar yüklenmiş olması, çorapların değerini ve önemini bir kat daha artırır. Öyle ki örülen çorapta kullanılan türlerine bakarak, o kişinin statüsü, medenî durumu uzaktan belli edilmiş olur. Oyalarda görülen çeşitlilik, renklilik ve anlam yüklemelerini bu kez çoraplarda görebiliriz. Genellikle ince yün iplikle örülen çoraplar, bazı bölgelerde şalvarın veya pantolonun paçalarının kesimi dolayısıyla kendini daha çok belli eder.

Türk halk danslarının oyuncularındaki hareketliliği, rahatlığı, esnekliği ve estetik güzelliği hiç güçlük çıkarmadan ortaya koyacak olan giysi parçası, şüphesiz ayağa giyilen parçadır. Ayakkabının oyunlar boyunca, oyuncuya destek olması şarttır. Bu bakımdan ayağa giyilenler, ayrı bir değer ve önem kazanır. Halaylarda, barlarda ve diğer türlerde gördüğümüz çarık, yemeni, kundura, mest, kara lastik, pabuç vb., doğa şartlarına uyması bakımından yerlerini çizme türü bir parçaya bırakırlar. Genellikle sarp kayalık, dikenli, çalılık ortamlardaki Türk halk danslarında çizme, körüklü çizme, yahut kalın çorap üstüne çarıktan gelen sağlam kaytanlarla bağlı bir parça bu vahşi doğa şartlarıyla başa çıkabilmek için tercih edilmektedir.

Erkek giysilerini tamamlayan önemli aksesuarlar arasında ise, para kesesi, mendil, yağlık, pazıbent, saat kösteği, hamaylı, muska, tabaka, silahlık, çevre, kama vb. saymak mümkündür.





22 Nisan 2014 Salı

Latin Dans Çeşitleri

Latin Danslar 3 Kategori altında toplanır.

Bu 3 kategori altında farklı dans çeşitleri vardır.
1-Salon Dansları
2-Sosyal Danslar
3-Serbest Stil

Cha Cha Cha
Küba familyası danslarının diğer bir üyesi olan Cha Cha Cha, aynı zamanda sosyal Latin-Amerikan danslarının en popüler olanıdır. Cha Cha Cha'nın birçok hareketinde bu sebeble Rumba Mambo hareketlerinden benzerlikler vardır. En temel farklılık "Cha Cha Cha" dadır. Bu terim adını müzikteki dördüncü vuruşun, kolay yakalanabilen Cha Cha Cha ritmini vermek için bölünmesiyle oluşmuştur.

Bu dans başlangıçta Mambo ve Rumba'nın bir çeşidiydi ancak 1948'de Enrique Jorrin, Mambo'nun doğduğu danzon ritmiyle, montuno ritimlerini karıştırdı.

Sonuç gözle görülür şekilde farklı ve heyecan vericiydi. Jorrin'in "aldatmaca" anlamına gelen bu yeni kompozisyonu "Enganadora" 1953'te kayıtlara geçti ve devasa ölçülerde popülarite kazandı. Dansçılar hep daha da fazlasını talep ettiler. Cha Cha Cha'nın anlaşılır ritmi küçük müzik topluluklarından büyük orkestralara kadar hemen hemen her şekilde yorumlandı ve kısa sürede neredeyse tüm müzisyenler Cha Cha Cha çalmaya başladı.

Cha Cha Cha'nın bölünmüş dört vuruşu içerisinde bir sonraki bara geçmeden dansçının Cha Cha Cha şasi adımları denilen adimlari vardır. Şasi adımları iki vuruşunda öne ve geri atılan temel adımlarla Cha Cha Cha'nın esas ritmine bağlanır. Birçok dansçı Cha Cha Cha'ya bir vuruşunda yana atılan bir adımla başlar. Bu adım bir sonraki 2 vurusunda atılan ön ve geri temel adımlarına yol açmış olur.Endülüs ve İtalyan folklorundan izler taşıyan tango, 19. yüzyılın sonlarında Arjantin’de ortaya çıkmıştır. Kasvetli ve tutkulu görüntüsüyle diğer danslardan ayrılır. Müziği ve kökeni Latin danslarından çok farklıdır. Arjantin'de doğmuş, çok uzun süre keşfedilememiş hakettiği yeri bütün dünyanın onu farketmesiyle almıştırHer zaman kaba, hırçın bir tarzda olup, hareketli ve canlı ritminin yanısıra, son derece hüzünlü ve mutsuzdur. Büyük kentte düş kırıklığına uğrayan göçmenlerin kırılan umutları, sıkıntıları, başkaldırıları bu dansla dışa vurulmuştur. O dönemde tango, kapalı küçük çevrelerin ayıplanan ve hor görülen dansıdır.

Cha Cha Cha dansı, müziğinin de olduğu gibi; canlı, göz alıcı, alaycıdır ve coşkun ritmiyle dünyadaki tüm dansçıların rağbet edip zevk alacağı türden nadir bir eğlence sunar.
Cha Cha Cha adı İspanyolca'da "Chacha" çocuk bakıcısı demektir. Aynı zamanda "chachar" kokain yaprağı çiğnemek anlamına da gelmektedir. Ama Cha Cha Cha hızlı bir Küba dansı olan Guaracha'dan geldiği düşünülmektedir.


Tango
Her ne kadar tango bugün ışıltılı dans salonlarında yapılsa da, aslen Buenos Aires'in kenar mahallelerinde ve genelevlerinde ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılın sonunda Buenos Aires, Avrupa ve Afrika'dan gelen, bir çoğu bu yeni ülkede kendini yalnız hisseden göçmenlerle ve sürgünlerle dolmuştu. Bunlar geçici arkadaşlıklarda, içkide ve kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacak herhangi bir eğlencede avuntu buluyorlardı. Bu göçler sonunda aradıklarını bulamamışlar ve büyük bir ümitsizliğe düşmüşlerdir.Kendilerini bu ülkede yabancı gibi hissetmişler ve hiçbir yere ait olmama duygusundan kurtulmaya çalışmışlardır. Bu koşullar altında , bu baskı altındaki kültür yeni bir müziğin doğmasına yol açmıştır. Sosyal baskılar nedeniyle duygularını ifade etmekten kaçınmışlar , bunun yerine kendilerini tangoyla özetlemişlerdir.

Zamanla Buenos Aires’in eğlence ve kültür merkezi olan Calle Coriente’ye ulaşan tango, önemli değişimler geçirerek bir eğlence müziği ve salon dansına dönüşmüştür. 1907’lerde tangonun yıldızı hızla yükselmiş, Arjantin’li müzisyenler tarafından önce Paris’e, oradan da tüm Avrupa’ya ve hatta Uzakdoğu’ya kadar yayılmıştır. Arjantin Tangosu gerek müzik, gerekse dans olarak her ülkede o ülkenin ulusal kimliğine bürünmüştür.

Dünyada 3 farklı şekilde yapılır (Arjantin stili, Amerikan stili ve uluslararası stil).

Bugün Arjantin’de tangonun tarihsel gelişimini araştıran bir “Tango Akademisi” bulunmaktadır. Tangonun tarihsel sürecini beş dönemde özetlemek mümkündür.

Tango çeşitli kültürlerin karışımıdır; Afrika vuruşları, Kızılderili ritmi ve Latin etkisi Arjantin pampalarının müziğiyle birleşti. Tango adının Afrika tamtamlarının çıkardığı "tan-go" seslerinden, ya da Latince dokunmak anlamına gelen "tangere" fiilinden türediği sanılmaktadır. Tango adı nereden gelmişse olursa olsun, tango müziği tango dansına da can verdi. Hayal kırıklığına uğrayan milyonlarca insan duygularını müziğe de yansıtmıştır -ki bunlar öfke, hüzün, vatan hasreti ve düş kırıklığı olmuştur.

Başlangiçta tango, kapalı ve küçük çevrelerin ayıplanan ve hor görülen müziğidir. ..aile babaları bu müziğe kuşku ile bakmakta ve bırakın dans etmeyi, sabah fabrikaya çalışmaya giden kız çocuklarının kulakları tango sözlerini ve bandeneo'nun baştan çıkarıcı ezgilerini duymaması için pamukla tıkanmaktadır İlk tangolar Arjantin aristokrasisinin "aşağı" bulduğu bir davranış idi. Bunu nedeni şöyle açıklanabilir: Tango, daha çok genelev dünyasında rağbet görmekteydi. Muhabbet tellalları cafishio veya cafio'lar, çoğunlukla fakir Doğu Avrupa'dan gelen sermaye kadınlar ve kaçamak yapan maceraperestlerin bu yeni ve erotik dansı rahatlıkla yapabilecekleri yer ancak batak hanelerdi. O günlerdeki tangoların adları bu gerçeği yansıtır.

Dönemin tangocu tipini temsil eden guapo veya compadre'ler özel giysiler giyen, kıskanç, kavgacı, bıçak taşıyan, sık sık da hapse giren yarı köylü, yarı şehirli kabadayılardır. Meslekleri çoğunlukla arabacılık, at bakıcılığı ve kasaplıktır. Kendi aralarında 'compadraje' adlı kurallar geçerlidir.
1912'de Arjantin'de alt sınıfa seçme hakkı verilmesi,bu sınıfın kültürel özelliklerini daha üst sınıfların tanımasına olanak sağladı.Böylece tango halk arasına karıştı. Durum bir süre sonra değişti, "aile"nin gidebildiği açık hava eğlence gazinolarında "edepli" tangolar yapılmaya başlandı.

Yüksek sosyeteye göre tango, kabul edilemeyecek kadar kaba ve müstehcendi.Fakat birinci Dünya Savaşı'ndan çok kısa bir süre sonra tango Fransa'ya taşındı.Fransız sosyetesi tangoyu bağrına bastı.Fakat Avrupa'da yaygınlaşmaya başlayan tango biraz değime uğramıştı.Tangonun Fransız versiyonu orjinaline göre daha duygusal,daha melankolik ve daha az ihtiraslıdır.
Tangonun Paris'teki bu büyük başarısından sonra Arjantin'de halka açık yerlerde tango yapılmaya başlandı.1940'lar tangonun altın çağı olarak ifade edilir.Fakat 1950'lerde çeşitli nedenlerden ötürü tango tekrar yeraltına dönmeye başladı.Rock'n Roll'un yayılması ile birlikte eşli danslar popülaritesini yitirdi.1950 1980 yılları arasında Arjantin birsürü diktatör tarafından yönetildi.Dansetmek yasaklandı. Şuanda özgürlükle birlikte tango bütün ihtişamıyla birlikte geri döndü.

Türkiye'nin tango ile tanışması Cumhuriyet'in kabulünden hemen sonraya rastlar.Medeni hayatta batıya yönelik yenilemelerin arasında dans da gelmektedir. Fakat Arjantin tango uzun yıllar Türk insanı tarafından benimsenmedi. Bunun en önemli nedeni dans stilinin fazla müstehcen bulunmasıydı.Avrupa'da değişime uğramış stili benimsenmeye başlandı ama yine de bay ve bayan hiçbirzaman gerektiği gibi yakın dansetmediler.

Tango ve Türkiye ile ilgili asıl inanılmaz olan, Türkiye'nin dünyada tangonun ulusal bir marş gibi söylendiği tek ülke olması.Ama yine de Türkiye Avrupa Dans Federasyonuna üye olmayan tek Avrupa ülkesi.Ulusal marş gibi söylenen şarkı , ' La Cumparsita ' Türkiye'de her düğünün açılış şarkısıdır. Tango sadece bir dans değildir. Tango bir yaşam stilidir.Tango çoğu şairin şu kelimelerle belitmeye çalıştığı direkt, duyguların dışa vurumudur: " bir kavganın, kutlamaya dönüşebilme inancı"..

Arjantin Tangosu; Son yüzyılda Arjantin' in Buenos Aires şehrinde ortaya cıkmış, halkın sosyal yaşantısını tam olarak yansıtan bir danstır. Gerçek bir yönlendirme ve yönelme dansıdır. Dramatik bir müziğe sahip olan Arjantin Tangosu keskin ayak ve bacak oyunlarına sahiptir.

Mambo
Mambo, Küba'da daha çok Haitililerin yaşadığı bölgede ortaya çıkmıştır. Haiti'nin tarihine bakıldığında "Mambo" adında sadece bir büyücü vardır. Bu büyücü köylülere danışmanlık yapar, onları iyileştiren, kötü ruhları kovan, dini bilgiler veren ve ulusal eğlenceleri organize eden biridir. Fakat "Mambo" adında hiç bir yerel dans yoktur. Swing ve Cuban dansın birleşimiyle bu büyüleyici ritm ortaya çıktı ve sonunda yeni heyacanlı bir dans yaratmıştır. O zamana kadar Mambo tasarlanamamıştı.
Mambo dansı, 1943 yılında Havana'daki La Tropicana adında bir gece kulübünde sunduğu dans ile Perez Prado'ya atfedilir. Daha sonra diğer latin Amerikan dans band liderleri (Tito Rodriquez, Pupi Campo, Tito puente, Machito ve Xavier Cugat) sahip oldukları ileri Mambo'nuun değişik stillerini elde etmeyi başarmışlardır.

Mambo ilk defa New York'un Park Plaza dans salonunda sunulmuştur. Mambo gerçek heyacanını, 1947'de The Palladium ve diğer yerlerde ( China Doll, Havana Madrid ve Birdland) kazanmıştır. Mambo'nun değişmiş versiyonu (orjinal Mambo zor ve tehlikeli akrobatik hareketler içeriyordu.) halka, New York ve Miami'deki dans stüdyolarında, yazlık otellerde, gece kulüplerinde sunulmuştur. Mambo'yu seven insanlar kısa süre sonra "Mambonikler" diye bilinmeye başlandı. Mambo çılgınlığı fazla uzun sürmedi. Bugün Mambo sadece ileri seviyedeki dansçıların yaptığı danstır.

Bütün eğitmenler, Mambo'nun en zor danslardan biri olduğunda hemfikirdir. Mambo'nun en büyük faydası, Cha Cha'nın gelişmesine yardımcı olmasıdır.Mambo yeni popüleritesiyle tekrar beğenilmeye başlandı. Bunda Eddie Torres'in de rol aldığı bir çok filmin etkisi vardır. Eddie Torres New York'ta yaşayan profesyonel bir dansçı ve Mambo fanatiğidir. Mambo'ya tekrar dans salonlarındaki saltanatını kazanması için bir mücadele başlatmıştır. Torres gittikçe ünlene bu dansın dansçısı, eğitmeni ve kareografisti olarak en başta gelen kişidir ve Torres "latin dansının Mambo kralı" olarak bilinir. Torres, Mambonun otantik gece kulübü dans stili olduğuna inandığı Salsa'yı tekrar dansçılara sunmaya karar verdi. Torres, "latin Amerikan danslarının en uhteşem zamanı" diyor. mambo bügünde en ateşli zamanı 50'lerde olduğu gibi. Mambo öyle bir dans ki bir çok danslardan etkilenmiştir ( Afrikan, Cuban, Jazz, hip-pop ve hatta bale). Bundan dolayı Mambo'da asla adımlar bitmez. Birçok insan, Mambo'yu çok hızlı bir dans gibi görüyor. Gerçekte Mambo yavaş, titiz ve çok fazla hareket gerektirmeyen bir danstır.

Figürler
Crossbody Lead
Crossover and Walk Around
Open Break and Underarm Turn
Shoulder Check
Alternating Underarm Turns
Crossbody Lead with Inside Turn
Shadow Position Crossover
Back Spot Turn
Scallop
Continuous Crossbody Leads
Forward Spot Turn, Suprise
Crossover Swivels & Pullback
Circular Swivels
Ron's Check and Spin
Crossbody Variations (Lady) A. Hip Roll, B. Swivel Cross
Crossbody Variations (Man) A. kickl, B. Point Hook
Bobby Break
Continuous Crossbody Lead
Back Spot Spin Check
Salsa Wrap
Neck Roll
Shadow Break and Spin
Spin, Swivel and Arm Check
Solo Breaks

Bolero
Bolero 1930'ların ortalarında ortaya çıkmış, "Amerikan Style" bir dansdır. O zamanlar bolero klasik formda dans ediliyordu. Bolero'nun orjinali 3/4 lük ritm ile İspanyol bir dansdır. Bolero Küba'da önce 2/4'lük ritm, sonunda ise 4/4'lük ritme değişti. Şu anda Rumba ritminin çok yavaş bir versiyonu olarak dans edilir. Müzik sık sık İspanyol vokalleri ile ve ince perküsyon efektleri ile düzenlenir, ve 20 ile 25 mpm (measures per minute) ile çalınır. Bolero Fandango'nun istenmeyen kısımları çıkarılarak yapılmış bir modifikasyondur. Ama bütün zerafeti aynen karunmuştur. Bolero kilisede dans edilse, rahipler bile kendilerini bu dansın çekiciliğinden alamayıp dans edeceklerdir.
Bolero'da "slip pivot" ve sola dönüşler olan bir dansdır. ( slip pivot bir daire içinde, ayakların bir eksen üzerinde ileri ve geri hareketleri ile yapılan vucudun dönüşüdür.) Bolero'da sadece vucut yükselişi vardır. (ayaklardan bir yükselme olmaz.) Slip pivot ile dans eden bir çift ve yavaş harika müziği Bolero'ya çok yavaş, düzgün, güçlü ve romantik hava verir. Bolero'nun ayak hareketler Rumba'ya benzer fakat çok farklı bir havası vardır. Bolero genellikle, yavaş ve harika temposu ve güzel melodilerinden dolayı "aşkın dansı" olarak bilinir.Rumba müziği duyduğunuzda onu Bolero sanabilirsiniz ama aslında tempo bakımından çok farklıdır.

Vals
Özellikle Kuzey Avusturya’nın “Landl ob der Enns” bölgesinde uygulanan dans stili “Landler” adını alarak çok popüler olmuştur.
Vals kısa sürede, Johann Strauss’un müziğinin etkisiyle Viyana’da ve 1812 yılından itibaren de İngiltere’de geniş kitlelere ulaşmış, aristokrasinin beğenisini kazanarak baloların vazgeçilmez eğlencesi olmuştur.
Günümüzde vals; "Viyana Valsi" ve "Modern Vals" olmak üzere iki farklı ritm ve kategoride dünya dans literatüründe yerini almaktadır.

Bu dansın ilk kez 1913 yılında Florenz Ziegfeld Revüsü komedyenlerinden Harry Fox tarafından New York’taki “Ziegfeld Follies” adlı gösteride yapıldığı kabul edilmektedir. Kısa sürede New York ve daha sonra başta İngiltere olmak üzere tüm Avrupa’da popüler olmuştur. 1927 yılında slow fokstrot ve quickstep olarak iki farklı ritm ve dans kategorisi olarak ayrılmıştır. Quickstep aynı zamanda çarliston, shimmy ve black bottom danslarının hızlı bir versiyonu olarak kabul edilmektedir.

Caz ve Blues müzikleri eşliğinde doğan fokstrot için sonradan özel besteler yapılmış ve 1930’lu, 1940’lı yıllarda tango kadar sevilip benimsenmiştir.

O dönemlerde ülkemizde de, Türk musikisi bestecileri tarafından bestelenmiş ve taş plaklara kaydedilmiş pek çok Türkçe sözlü fokstrot bulunmaktadır.

Valsin çıkış kaynağı, 16. yüzyıl ortalarında Fransa’nın Provence bölgesinde ortaya çıkan ve “Volta” olarak adlandırılan folklorik bir danstır. Hatta, İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in Leicester Kontu ile bu dansı yaptığı tablo, büyük ün kazanmıştır.  Vals, 19. yüzyıl başlarında, Avusturya ve Almanya’da dansedilen bölgenin yerel farklılıklarını bünyesinde barındırarak gelişim göstermiştir.

Flamenko
Flamenko kendine has bir Güney İspanya sanatıdır. Üç şekilde hayat bulur : şarkı "Cante"; dans "Baile"; ve gitar "Guitarra".
Flamenko, Güney İspanya'nın kendi folklorik müziği ile çingenelerin aynı kültürden yaratmış oldukları müziğin kaynaşmasıyla ortaya çıkmıştır. Populer halk müziği, çingene müziğinin gelişimini etkilemiştir ancak o günlerde bu müzikle bağdaşmamıştır. Günümüzde ise bu iki müziğin birleşmesiyle Flamenko ortaya çıkmıştır.
Araplar İspanyol müziğine duygusallık ve duyarlılık kazandırdılar. Fevri insanlar olan Araplar başlarında fanuslar kırar, elbiselerini parçalar yada yerde yuvarlanırlardı. İspanyol müziği ve Flamenkoda önem kazanan çoğu şarkının zambra, zorongo, zarabanda ve fandango gibi Arapça isimleri vardır. Aslında "zamras" terimi o zamanki müzisyenlere yada bunların çaldıkları toplantılara verilen isimdir; günümüzde halen Kanada'daki çingeneler festivallerine "zambras" demektedirler. Bu döneme ait yazılı Arap müziğine örnekler bulunmamakla beraber bu müziğin bugün halen Kuzey Afrika yada Ortadoğu'da var olan müziği çağrıştırdığı bilinmektedir ve modern flamenko bu müzikle belirli öğeleri paylaşır.

Figürler
Side Breaks
Arm Slide
Back to Back
Swivels, Straight and Turning
Conga Breaks, Simple and crossing
Merengue Glide
Forward Spot Turn
Back Spot Turn
Roll In & Out
Man's Circle Wrap
Progressive Congo(4 directions)
Face Loops
Man's Duck Wrap
Crossbody Leads
Crossbody Cradle Wheel
Alternating Underarm Turns
Hip Circle
Crossbody with checked Rock
Man's Wrap and Shoulder Wrap
Around The Back Roll Out Spins
Pretzel
Coffee Grinder
Back Spot Underarm and Check with Twists  

24 Mart 2014 Pazartesi

Kafkas Dans Çeşitleri




Kafkas Halk Dansları


Kafkas Halk Dansları yüzyıllardır, Kafkasya insanının günlük yaşamında çok önemli bir yer tutmaktadır. Düğünlerde, bayramlarda, evdeki şenliklerde, konuk ağırlamada-uğurlamada, kış ve yaz gecelerinde, arkadaş toplantılarında dans, günlük yaşamın bir parçasıdır. Danslar oynanmış, unutulmuş; yerine yenisi gelmiş, anlamını, biçimini değiştirmiş ama Kafkasyalının yaşamındaki önemini bugün de yitirmemiştir. Birçok dansın etnografik geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Örneğin, çok tanrılı dönemlerde Kafkasya'da oynanan "TSOPPAY" dansı Ateş Tanrısı'nın ateşi etrafında af dilemek için dönen bir kurbanı canlandırırken, İslamiyet'in kabulünden sonra yine ateşin etrafında dönerek Gazavat'a çıkacak olanların sevdikleriyle vedalaşma dansı, günümüzde ise "WUIG" ya da "SİMD" adıyla halk arasında düğünlerin ilk açılış dansı olmuştur. Kafkas Halk Danslarında, Kafkasyalının bütün bir karakteri görülür. Kadına olan saygısını, kadınla birlikte oynadığında gösterdiği ciddi, gururlu ve dengeli hareketlerinde görebiliriz. Arkadaşları ile birlikte bulunduğunda da çevik, sert ve savaşçı kişiliğini, bir o kadar estetik davranışlarını ve cesaretini görebiliriz.


Maral Oyunu


Bu oyun ormanda ava çıkan avcılar ile Maral(geyik)'ler arasında geçen olaydan esinlenmiştir. Avcılar tüfeklerini gizleyerek arka arkaya marallara doğru yaklaşmaya çalışırlar (yaklaşma çeşitli figürlerle anlatılmaya çalışılmaktadır. Avcılar bir masal (geyik) sürüsüne yaklaşırlar:Avlarını avlama hırsı ve sevinci içinde bulunan avcılar gözlerine inanamayacakları bir olay olur. Maralların (geyik) hepsi beyaz gelinlikler içinde süzüle süzüle ortaya çıkan birer kız görünümünü alırlar. "Maral sözü'' Iğdır ve çevresinde genelde kadınlar ve kızlar için kullanılan bir kelimedir. Maral olarak da bir edilen, çok güzel, eşi ve benzeri tarif edilemeyen biri olarak tanımlanır).Avcılar bu durum karşısında büyülenir her avcı birer genç kızı (maral) alarak eşleşirler, birlikte değişik figürlerle buluşmanın sevincini yaşarlar. Derken düğün hazırlıkları başlar.


Gelin Havası


Bu oyun özellikle düğünlerin sonunda gelini masadan alıp götürmeleri sırasında çalınır. Oldukça ağır hareketlerle oynanır.Bu oyun sırasında damadın akrabaları ve ailesi gelinin ailesine sataşmak amacıyla ve sevinçlerini dile getirmek isteğiyle ellerine aldıkları kap ve kaşıkları birbirine vurarak müziğe eşlik ederler. Grup şeklinde hem oynanır hem de gelini damadın evine götürmek amacıyla yürünür. Damat tarafları coşkulu bir şekilde etrafa şekerler dağıtır. Gelin ailesinde, kızlarının evlerinde ayrılacağı için büyük bir hüzün vardır. Damadın ailesinde ise büyük bir sevinç ve coşku vardır. Bu oyunun diğer bir adı da "mirzeyim vağzalı"dır. Bu oyun ve müzikte değişik duyguların hepsi bir anda yaşanır.Ayrılık ve kavuşma gibi...


Şeyh Şamil Oyunu


Şeyh Şamil Oyunu Türk'ün direnme gücüdür. Kafkasya'da yapılan uzun savaşlar içinde Türk Kahramanı Şeyh Şamil'in direniş gücünü belirtmek için bu adı aldığı söylenmektedir. Oyun bir kaç bölümde oynanmaktadır. Dua bölümü hüzünlü müzikle oynanmakta ve sahnede kız ve erkek yerlerini almaktadır. Oyunun doğuşu şöyle anlatılır. Şeyh Şamil'in Ruslarla savaşın son dönemlerinde yakınlarından bazıları savaşın bitmesini Rusların yalan dolu iknaları ve vaatleriyle istemektedirler.Bu olayı Şeyh Şamil'e ancak anası diyebilir diye düşünüp ve annesini ikna ederek Şeyh Şamil'e gönderirler. Şeyh Şamil olaya büyük tepki gösterir ve annesine altmış kırbaç cezası verir. Ancak cezayı kendisine de uygulattırır.Kırbaçlar Şamil'e vuruldukça halk acı ve hüzünden kıvrılarak çeşitli hareketler yaparlar. Daha sonra bu olay oyun haline getirilir.

Diğer bir bölüm bıçak atma olayıdır ve oyun esnasında kız oyuncu göğsünde bir tahta parçası ile yere uzanır. Erkek ağzındaki bıçakları but tahtaya ağzıyla saplar. Bu oyunun doğuşu ise şöyle anlatılır. Şamil ve arkadaşları tutsak düştüklerinde bir gemi ile sürgüne gönderilirken, Rus askerlerinin eğlencelere başladıkları ve Şamil'in arkadaşlarını ortada oynattıkları, Şamil'i de oynatmak istediklerini ancak Şamil bıçaksız oynamayacağını bildirmesi üzerine bıçaklar verildiği, bunlarla oynadığı zaman bıçakları arkadaşlarını önüne sapladığı ve bir işaret üzerine bıçakları alarak dövüşe geçtikleri ve kurtulduklarını anlatılmaktadır.

Kıskanç


Üç kişi ile oynanan bir oyundur. Bazen toplu olarak da oynanır. Genelde iki kız bir erkekten oluşur. Kızların aynı erkeğe tutkun olmaları ötekinin kıskanıldığının gösteren bir açılışla kızla birlikte,alanın ters köşelerine doğru giderler. Oğlan oyunu tek ve beceri sergileyen bir biçimde sürdürür. ikisini de aynı sevgi sunuşları iletir. ikisinin de gönlünü yapar, geldiklerinde oyun üçlü görünüşünde sürdürülür. Hızlı melodisi vardır.


Vağzalı


Son derece zarif melodisiyle, ince yumuşak hareketler bu oyunun halk arasında daha geniş yayılmasına neden olmuştur. Her düğün töreninde vazlığının cazip edası işitilir. Vazlağının düğün törenlerinde gelin oyununun ritmiyle bütünleştirdiği zarif, sade, ahenkli figürleriyle sergiler.


Gazağı


En eski oyunlardan birisidir. Oldukça çabuk,hareketli, coşkun bir oyundur.Bilindiğine göre bir savaşçı oyunudur. Oyunu harbe gidenler oynardı. Oyunda çeşitlilik ve teknik açıdan hareketler çoktur. Oyun güzellik, yapı ve incelik bakımından zengindir.


Tamara


Adını, Azerbaycan oyunlarını sergileyen meşhur Salyanlı Reğgase Tamara'nın şerefine onun adı verilmiştir. Oldukça çazibedar, lirik oyundur. Esasen kadınlar çoğu zaman da erkekler beraber oynanır.Oyunda rengarenk ritmik vurgular vardır


Tekerleme


Bu oyun çok eski zamanlarda Azerbaycan'da mesken kurmuş olan kabilenin adıdır. Terekemeler hayat tarzı olarak ayrı göçebe bir hayat yaşayan kabile idi. Aynı müziğe sahip olan Terekeme oyunu iki variant da oynanır. Birinci variant da onu yalnız kadınlar oynar. ikinci variant da daha çevik,oynaklı ve kırık sesli geniş hareketli oyundur. Bunu kadınlar ve erkekler oynarlar


Ayşat


Oyun Aras Nehri'nin akışına bakarak sudaki hareketlerden esinlenerek ifade edilir. Kızın hareketleri suyun dalgalanmasını, erkeğin dönüşü ise girdapları andırır.


Kafkas Danslarında Bıçak


Anlatıldığı kadarıyla çeçen kartalı şeyh şamil arkadaşlarıyla beraber Rusların esiri olur.Çeçenistandan Rusyaya doğru götürülürken Rus askerleri yoruldukları için mola verme gereği duymuşlar.Rus askeri bu yanından içkisi eksik olmaz tabi,içerler kafaları biraz hoş olunca da şeyh şamilden onları eğlendirmeleri istenir.Koca kartal oyunuyla da meşhurdur,oynamaya başlamadan önce kıvrak zekasını kullanarak kurtulma planı yapmaktadır.Rus askerlerinden oyunun içeriği dolayısıyla bıçak ister bu isteği Ruslar da hemen kabul eder..Koca kartal başlar oynamaya ve elindeki bıçakları teker teker arkadaşlarına atar ve arkadaşları da durumu anlayarak bağlarını çözer oracıkta Rus askerlerini etkisiz hale getirirler...

İşte Kafkas oyunlarında bıçak kullanılmasının aslında oyun gereği değilde o an ki plan doğrultusunda kullanıldığı ama bunun zamanla oyuna eklendiği bilinmektedir...